23 Mayıs 2014 Cuma

Midas'ın Kulakları

Çok uzun zaman sonra içimdekiler dışarı vurmak için yazıyorum bu yazıyı. Belki bu yazı hiç okunmayacak ama olsun. Unutulmuş olsak bile yine de yazıyorum yazımı.

Yaklaşık iki aydır Türkiye'nin dört bir yanında bulunan, meşhur bir pastane firmasında komilik yapıyorum. Hatta bi yazımda yazdıydım. Götveren bi karı beni kovmuştu. Heh... Aynı firma. Korkak bi göt olduğum için firma ismini veremiyorum ama ipucu veririm. Gezi Parkı olaylarında boykot edilenler arasında. Aralarından bi tanesini ayıklayın işte. 1.070 TL maaş alıyorum. Çekinmeden söyliyim. İlk maaşım yarrak gibi mide problemime gitti. İkinci maaşım da akıp gidiyor. 1.070 TL alıyorum kabul ama gün boyu anam sikiliyo. Komilik görevim dahil görevim olmayan her işi yapıyorum.

... 

Üç ay önce yazdım bu satırları. Maaşımda ve psikolojimde hiçbir şey değişmedi. Şimdi bir elimde bıçak, diğerinde viski sıcak suyla doldurulmuş bir küvette bileklerimi kesmek için bekliyorum... Şaka lan yarrağımın antifrizi. Bende o göt olmadığını yukarda firma ismini verecek kadar mal bi adam olmamdan anlayabilirsin. Çok merak ediyorsan söyliyim. Bu satırları Eminem-We Made You dinleyerek yazıyorum. Hatta yalan olmasın ara ara klibe de bakıyorum. Pornocular oynuyo oooolm.

Hacı konu aslında hiç bu değil biliyo musun? Cidden üç ay önce yazdığım gibi blog'u boşladık. Farkındayım. Diğer piç pek farkında değil sanırım. Ama ben gerçekten bu yazıyı içimdekileri vurmak için yazıyorum. Üç ay önce daha strestli birisiydim ama şimdi o kadar stresim yok. Biraz sıkıntılarım var sadece. Onları da anlatayım. Hiç çalışmadım ben beyler. 1 günlük işlerimi saymıyorum hiç. Götüme güvenemeyerek kaçtım çoğu işten. Bu işten de çıkacaktım açıkcası. Ama ''bi dur bakalım amına koyim'' dedim. ''Bi dur'' demem her türlü sikin götüme girmesine vesile oldu belki de. İşe ilk başladığım zamanlar aşağılanmalar, ezilmeler gırla gidiyodu. Yer yer şimdi de yapmaya çalışıyolar ama ben sikime takmıyorum. Ya da kendimi böyle kandırıyorum. Çoğu arkadaşımın dediği gibi belki de ben dertlerimi saklıyorum. Ama böyle bir şey varsa da ben bunu kabul etmeyeceğim. Her neyse... Bizim dükkana gelseniz her şey mükemmel gibi görünür size. Hatta ben ilk girdiğim gün çok hoşuma gitmişti ortam. Sadece ayaklarım kırılmışcasına yorulmuştu. Fakat ortam hakkatten güzeldi be yarrağam.

Fakat ben sonra anladım lan olayları. Dedikodu falan çok sevmem lan ben bakın. Yaparım. Yapmam değil. Ama ben dükkanda hiç dedikodu yapmadığım için bütün herkes yanımda rahatça konuşabiliyodu olm. Herkes rahat rahat birbirinin arkasında hakaretler, küfürler ediyodu. İftiralar atıyodu. Karşı karşıya gelince de can ciğer kuzu sarmasıydı lan bunlar. Örnek vereyim; bizim şef ayrıldı geçen gün. Bu şef için bir ay önce ''hırsız, kasadan para çalıyo orospu çocuğu'' diyen birisi şefin ayrıldığı gün salya sümük ağladı lan. Hacılar ben insanların ne kadar orospu çocuğu oldukları biraz Sikko'nun blog'unda öğrendim. Ama bu kadar net tanık olmamıştım amını sikiyim. Demek ki zoruma gitti lan. Hakkatten doldum belki de amına sokiyim. Çok zorlandım beyler. Televizyonda ''Kavak Yelleri'' izlerken saatin 2'ye geliyo oluşu beni çok zorladı lan. Efe ve Deniz, Aslı'ya facial cumshot yaparken ben olaya odaklanamıyor, sadece birazdan dükkanda yapacağım temizliği düşünüyodum.

Dün dedim hacı. Dün ufak bi olaydan tartışma yaşadım dükkanda. Adisyon fırlattım müdürün suratına. Hiçbir sikim de demedi olm adam. Sadece düzgünce konuştu. Lan götü kalkık gibi gözükmek istemem ama seviyo olm insanlar beni. O hareketi müdüre yapmadığımı da biliyolar yani. Bu ufak olay vesile oldu sadece lan. Dün çok düşündüm amına koyim. ''Ne yarrak yiyecem ben'' diye. Kendimi çok aşağıladım amk. Karar veremeyen bir gerizekalı olduğumu farkettim. Ki bu harbi böyle. Anlayamıyorum yani hacı. Ergenlik çağındaki bir çocuk kadar anlayamıyorum insanları. Parayla ya da statü seviyesiyle her siki yaptırabileceğini düşünenler çok var lan heralde dünyada. Ben birkaçını dükkanda gördüm mesela amını sikiyim. Bizim dükkana ''birkaç'' geliyosa dünyada ''kaç'' vardır? Kaç tane orospu çocuğu vardır dünyada olm? Bunu hiç düşündük mü? Geçen yolda yürürken arkadaşlarımda ilkokul anılarını konuştuk. Ben çok özledim lan ilkokulu. Küçüklüğümü. Şimdi çoğu sikin farkındayım kanka. Bizim bu blog'da az yazısı bulunan duygusalımızın da dediği gibi ''şimdi çoğu şeyin'' farkındayım. Farkında olmamaya da çalışıyorum he yalan olmasın. Ama bunda da kendimi kandırıyorum galiba.

Neyse abieeee. Belki bu yazı hiç okunmaz. Belki de benim diğer piç okur da dışarı çıktığımda çardakta taşşak geçer benle. Ben de gülerim. Bu böyle devam edecek amına koyim çünkü. Okursanız eyvallah. Okumazsanız da iman tahtanızı sikiyim.

Not: M harfi ile başlayan bütün pastaneleri düşünün amına koyim.

7 Ocak 2014 Salı

Sinop Rüyası

Yıl 2008. Sinop'ta yaşayan dar gelirli bir ailenin ortanca çocuğuyum. Lise sona yeni geçtim o zamanlar. Okulun ilk günü haliyle. Okul gömleğimin içine giydiğim Ayancıkspor formasıyla kızlara hava atmak için evden çıkıyorum. Çıkıyorum ama ne soğuk. Mart ayındayız deli gibi kar yağmış. Bizim evde zaten iglo gibi. Sobayla ısınıyoruz evin içinde. Hemen üzerime kalın bir şeyler giyindim. Anlaşılan bugün de kızları Ayancıkspor formamla tavlayamayacaktım. Neyse okul servisine atladım. Geçtim en arkaya. Camdan kafayı sarkıtmayalım diye koydukları demir parmaklıkların ardından dışarı bakıyom. Bi an bizim burdaki cezaevi geliyor aklıma. Boru mu lan? Parmaklıklar Ardında çekildi orda. Bu düşüncelere kapılırken zaten okula gelmiş oluyoz. Oğlum bizim burda trafik lambası yok ki. Hemen vardık anlayacağın.

Okula bir giriyorum. Aman Allah'ım. Bu ne güzellik. Kalçaları Kate Upton kıvamında olmasa da bizim karşı evde oturan Necmiye Teyze'nin kalçaları kıvamında bir kız. Yok lan böyle güzellik. Saçlar platin sarısı. Kaşlar simsiyah. Şaşırıyorum tabi bu Tarık Mengüç kıvamına. Neyse, kız kızdır hacı. Gömleğin üst düğmeleri hafiften açıp, Ayancıkspor formamın gözüken üst kısmıyla paçaları dar, okul gömleğinin alt kısmı kazağının altından sarkan, üstten üç düğmesi açık, ten rengi babaanne sütyeniyle seksilikte sınır tanımayan hayatımın aşkının yanına gidiyorum. O da nesi? Amına kodum Fizik hocası geliyor. Anlatıyor bir şeyler de anlamıyorum ki. Annem Lise 1'den sonra beni Sayısal Bölümü'ne verdi. Çünkü Sözel'den bir sik olunmuyodu. Kopyayla falan lise sona geldik ama bu sene üniversite sınavı var. Neyse lan siktir edelim bu konuları. Ben şakşuka sevgilime odaklanayım.


Asi tavırları çok hoşuma gidiyor. Fizik hocası bunu tahtaya kaldırdığında bir eli cebinde duran Teoman asiliğiyle atar yapıyor hocaya. İşte o an fethediyor gönlümü. Dersten atılıyor tabi. Ama olsun. Okuyup ne yapacak? Van'a vali mi olacak? Sıra arkadaşım Hamdi'nin dürtmesiyle kendime geliyorum. ''Bak lan gavat bak'' diyor Hamdi'ciğim. Sikini gösteriyor pezevenk. Daha doğrusu sik kıllarını. Çin aslanı gibi olmuş sik kılları ibnenin. ''Oğlum 1901 yılında jilet bulundu. Git kes şunları'' diyorum. ''Ehe hehe sende çıkmıyo mu lan amuna goduğum tüysüzü'' diyor. Hamdi'den başka arkadaşım yok diye çok üzülüyorum. Zaten Hamdi'yle de ilişkimiz sadece sik kılıyla alakalı. Bunun sebebi de sıra arkadaşı olmamız. Yoksa bu sınıfta sohbet edecek kimsem yok.


Ders bitiyo ve sigara içmeye tuvalete gidiyom. Kravatımın içine sakladığım tek dal L&M'mi çıkarıyorum ve kabine giriyorum. 12 Sos A'dan üç kişi benim kabine sigarayla girdiğimi görür görmez yapışıyorlar. Amına kodum cahilleri. 4 kişi kabinde bok gibi L&M'yi dönüyoruz. Sigaranın süngeri artık dilimi yakmaya başladığından çıkıyorum kabinden. ''Eheheh fenci bebe dayanamadı lan'' diyor içerden ibneler. Ellerim kokmasın diye kolonyalı mendille silerken tuvalete müdür yardımcısı Malik hoca giriyor. Kaçıyorum ben tabi. Yakalanıyor diğer piçler haliyle. Öyle böyle bitiyor gün ve servisime giderken Hamdi geliyor arkamda enseme patlatıyor. ''Bugün cuma enseni kapa'' diyor birde. Ah Hamdi... Lise sona gidiyorsun Hamdi. Sayısal bölümündesin be Hamdi. Belki de üniversiteyi kazanacaksın ve güzel bir işin olacak Hamdi. Gevrek gevrek gülüyor karşımda bir de ibine. Bense etrafımda az önce enseme yediğim şaplağı gören kız var mı diye çaktırmadan bakıyorum. Servise biniyorum ve eve varıyorum. Ev her cuma olduğu gibi kıyamet günü. Annemin misafirleri evde muhteşem bir konken partisi düzenliyorlar. Yok lan ne konkeni. Bildiğin kısır, su böreği, mercimek köftesi falan yiyolar.

Odama hemen gidiyorum ve ben daha üstümü çıkarmadan annem odama geliyo. ''Yabani misin oğlum sen? İn bi aşağa da insanlara selam ver'' diyor. Utana sıkıla aşağı inip, hepsinin elini öpüp, selamlaşıyorum. Karşı komşumuz Necmiye Teyze ıslak ıslak öpüyor yanaklarımdan. Aklıma direk okulda gördüğüm kız geliyor. Yanaklarımı silerek odama çekiliyorum. Hemen Face'ten okulun salaklarının kurduğu grupta kızı arıyorum. Buluyorum ama canım aşkım sanki Deep Web'te bulduğu özel argümanları saklar gibi fotoğraflarını dışarıya saklamış. Üzülüyorum haliyle. Ekleyemiyorum da. Çünkü hocaya yaptığı asiliği korkutuyor gözümü. Bu sırada annem geliyor odama. Günden bana ayırdığı kısır ve bilimum yiyeceği yanında Fanta'yla servis ediyor. Yine Teroldego Rotaliano şarabında bekletilmiş dana eti yiyemediğimiz için üzülüyorum. ''Necmiye Teyzenin çocuğunun doğum günüymüş bugün'' diyor annem. ''Yemeğini ye de hadi git oraya. İnsan içine çık azıcık''diyor.


Öfleye püfleye gidiyorum doğum günü partisine. X Project filmindeki gibi bir doğum günü kuruyorum kafamda. Binaya girdiğimde ise kapıdaki ayakkabı fazlalığını görüyorum ve hayalim daha da canlanıyor gözümde. Zile basıyorum ve Necmiye Teyze'nin adını bile bilmediğim oğlu açıyor kapıyı. Kafasında kukuleta, ağzında üfleyince uzayan düdük gibi şey var. ''Hoşgeldin abi'' diyor. Ayakkapları dışarda soyup, giriyorum içeriye. Bir de ne göreyim? Benim kız orda oturuyor. Tek başına üçlüye oturmuş, telefonunu kurcalıyor sürekli. Zaten ortamda 3 tane kız var. Diğer ikisi küçük. ''Benimkinin burda ne işi var?'' diye düşünüyorken ''Ablam'' diyor Necmiye Teyze'nin oğlu. ''Hassiktir be Rıfat Abi'' tadında bir tepki veriyorum ve gerek komşuluk değerleri, gerekse Necmiye Teyze'nin oğlunun saflığı daha çok ''Annem kızmasın'' korkusuyla vazgeçiyorum bu sevdadan. Zaten öğreniyorum sonradan, benim güzel 18 yaşındaki yarimin, 27 yaşında bir sevgilisi olduğunu. Çaça Şahin arabasıyla kızı okula almaya geliyor arada bir.


Sonra alarm çalıyor. Saat 07:30. Uyanıyorum yine bir sabah. Ağzım kedi ölüsü gibi kokuyor. Ballı sütümle beraber ekmeğe Şokella sürerek kahvaltımı yapıyorum. Ardından dişlerimi az fırçalayıp, okula gidiyorum. Diyojen heykelini falan görüyorum hep. Sinop güzel yer.

4 Ocak 2014 Cumartesi

Amerikan Rüyası

Yıl 2010. Amerika'da yaşayan orta halli bi ailenin high school sona giden çocuğuyum. Yine okulun olduğu bi sabaha gözlerimi açtım. Aşağıya mutfağa indim. Bandım ekmeği reçele attım ağzıma. Onu yedikten sonra dün geceden hazırladığım peynir ekmeği çantaya atıp aceleyle çıktım evden. Otobüsün saatini kaçırmamak için koşar adımlarla gittim durağa. Kate Upton'da ordaydı. Onu görünce hem otobüsü kaçırmadığım için hemde onunla olucağım için mutlu olmuştum. Gülümsedi beni görünce. Selam veriştik ve konuşmaya başladık. Geç kalmadığımı, bu yüzden sevindiğimi söyledim. Cilveli cilveli gülüyodu. O hep giydiği kısa pileli eteğini giymişti. Seksilikte sınır tanımıyodu yine. O sırada otobüs geldi. Bindik. Yanıma oturdu ve muhabbet etmeye devam ettik. Muhabbeti de eğlencelidir kaşarın. Okula yaklaştığımızı fark etmemişim bile. Tam inecekken bizim sınıftan bi lavuğun bu akşam ki doğum günü partisine gelip gelmeyeceğimi sordu. Mal oldum amık. Normalde bizim çocuklarla evin orda ki parkta kubarın dibine vurucaktık ama konu Kate olunca işler değişti ve Kate'e gelicem dedim. Gülümseyip o seksi ses tonuyla: "öyleyse beni bu akşam evden alır mısın birlikte gideriz?" dedi. Tamam dedim amık. Deli heycanlandım. Sınıfa gittik ve hemen arkamızdan hoca girdi. Başladı amerikan edebiyatını anlatmaya. Bende Kate'i izleyip hayaller kuruyodum. Tenefüs oldu. Kate arkadaşlarıyla bahçeye indi. Bende çıkardım peynir ekmeği yedim amık. Zil çaldı. Kate geldi. İçeri girerken bana baktı, göz kırptım, gülümsedi. Elini kalçasına koyarak oturdu sandalyesine. Hala gülüyodu. Aklımdan neler neler geçiyodu o an. Saçmalama dedim kendi kendime. Bir yandan da bilerek yapmış olup olmadığını düşünmüyo değildim. Git gide heycanlanıyodum. Matematikçi geldi o sırada. Gözümü alamıyodum Kate'ten. Sağ arka çaprazında oturuyodum onun. Dersin ortalarında hafif bana döner gibi oldu, göz ucuyla baktı ve hemen önüne döndü. Bir iki dakika sonra eteğine götürdü elini. Eteğini yukarı çeke çeke bacağını okşamaya başladı...

Matematikti, amerikan edebiyatıydı, seçmeli kürtçeydi derken sonunda bitti okul. Montumu giyip defterimi alıp çıktım sınıftan. Kate arkadaşlarıyla birlikteydi. Nasıl olsa telefondan haberleşiriz diye konuşmadım çıkarken. Durağa doğru ilerlerken arkadan biri gelip koluma girdi, Kate'ti. "Sen hayırdır, bensiz nereye böyle?" dedi. "Arkadaşlarınla olucaksın sandım" dedim. Bu samimi tavrı hoşuma gitmişti açıkçası. Birlikte yürüdük durağa kadar. Akşam sıkı giyinmemi, havanın soğuk olduğunu söyledi. Neden bunu söylediğini anlayamamıştım. Otobüse binerken elimden tutup beni de beraberinde götürdü ve yanına oturttu. Hala bırakmamıştı elimi. Yağmur başlamıştı. "Umarım bu akşam yağmaz" dedim. "Zaten evde kutluycaz yağmasında bi sakınca yok ki" dedi. "Evet ama oraya giderken ıslanmanı istemem" dedim. Gülümseyip elimi bacağının üstüne koydu. Heycanlandım. Ne diyceğimi şaşırdım. "Eheheh" diye gülüyodum salak salak. Bu bi işaret miydi? Hala emin olamıyodum onun saflığından. Emin olmadan da bir şey yapmak istemiyodum. En iyisinin akşamı beklemek olduğunu düşünüyodum. O yüzden tepki vermedim. Bizim maaalleye gelmiştik. İndik otobüsten. Akşam 9 da yine durakta buluşmak üzere evlere dağıldık...

Yemek yedim, sıçtım, duş aldım ve giyinip çıktım evden. Çaktım Kate'e mesajı "durağa gel" diye. Dediğini dinleyip sıkı giyinmiştim. Yağmur durmuştu. Durağa varıp heycanla bekledim Kate'i. Beş dakika sonra geldi. Çok güzel görünüyodu. Hiç beklemediğim bi şekilde sarıldı bana ve taksiye binip gittik lavuğun evine. Yine tutuyodu elimi. Eve girdikten sonrada hiç bırakmadı. Ben bizim çocukların yanına gittim, o da kızların. Uzağımdaydı. Bi hareket bekliyodum içten içe. Eğer yanıma gelip beni götürürse kesin sikiş istiyo diye totemimi yapmıştım. Sürekli göz göze geliyoduk. Telefonu çaldı. Konuştuktan sonra yüzü bozulmuştu. Kötü birşey mi oldu diye merak ediyodum. O sırada yanıma geldi. Aha dedim kesin kötü birşey oldu. "Gitmeliyiz, annem iyi değil" dedi. "Tamam çıkalım hemen" dedim ve çıktık evden. Evin dış kapısından çıkar çıkmaz koluma girdi. Gülmeye başladı. Şaşırmıştım. "Annenin neyi var" dedim. "Birşeyi yok o sıkıcı yerde daha fazla durmak istemediğim için böyle bi yalan uydurdum" dedi. Evin yakınlarında ki bi parka varmıştık. Boştu. Loş bi ışık hakimdi parkta. Yağmur tekrar çiselemeye başlamıştı. Ellerimden tutup beni karşısına aldı ve yapıştı dudağıma. Deli gibi yiyişoyuduk Kate ile. Rüya gibiydi. Banka oturttu beni. Nefes aldırmıyodu kaşar. Çıktı üstüme. Bastırıyodu kasıklarıma. Nefes nefeseydi. Haci sonra ben bi gaza geldim. İndirdim bunu aşağıya çıkardım benim çavuşu. Aldı eline sıvazladı. Soktum ağzına. Bademciklerine kadar siktim amcık ağızlıyı...

Sonra alarm çaldı. Saat 7:00. Yine okulun olduğu bi sabaha gözlerimi açtım. Aşağıya mutfağa indim. Bandım ekmeği reçele attım ağzıma. Onu yedikten sonra dün geceden hazırladığım peynir ekmeği çantaya atıp televizyon karşısına geçtim. Otobüsün gelmesine daha vardı. Çayımı keyifle içmeye başladım. Kanalları zaplarken "Cennet Mahallesi" çıktı karşıma. Ezbere bildiğim bölümlerinden biri daha...